Gecenin sessizliği kasabanın üzerine boğucu bir örtü gibi çökmüştü. Sokak lambalarının cılız ışıkları, pencerelerden sızan loş gölgelerle çarpışıyordu. 20 yaşındaki Mert, odasında, yatağının kenarında oturmuş, ellerini sinirle ovuşturuyordu. Kalbi göğsünde bir savaş davulu gibi gümbürdüyordu; iğrenç, sapkın bir arzu tüm benliğini esir almıştı, damarlarında yakıcı bir ateş dolaşıyordu. Zihninde, “Evli ablamla erotik ensest sex hikayesi yazacağım bu gece,” diye düşünüyordu, sapkın fantezisi onu tamamen ele geçirmişti. Yukarı kattaki ablası Elif’in odasından gelen hafif horlama, evin tek sesiydi. 35 yaşındaki Elif, evli, iki çocuk annesi, kocasının şehir dışında olduğu bu karanlık geceyi yalnız geçiriyordu. Çocuklar anneannelerindeydi. Mert, bu anı haftalardır planlamıştı, zihnindeki iğrenç canavar artık onu bir avcıya çevirmişti.
Saat gece yarısını vurduğunda, Mert yalınayak koridora süzüldü. Merdivenler gıcırdamasın diye adımları temkinliydi, her adımda kalbi daha hızlı çarpıyor ve erotik bir hikaye yaşamak üzere olduğundan pantolonunun içinde sertleşen organı zonkluyordu. Elif’in odasının kapısına vardığında, bir an tereddüt etti. Kapı kolu buz gibiydi, eline değdiğinde tüyleri diken diken oldu, ama bu his onu daha da azdırdı. Yavaşça çevirdi, kapı sessizce aralandı. İçeride, Elif’in yatağındaki siluet ay ışığında hafifçe seçiliyordu, çıplak bacakları ve ince geceliğinin altında belli belirsiz görünen kadınlığı Mert’in gözlerini kilitledi. Nefesi sıklaştı, ağzı kurudu, boğazı düğümlendi, aç bir kurt gibi ablasının bedenini süzdü. “Kız kardeşimi nasıl siktiğimin hikayesi bu gece başlayacak,” diye mırıldandı kendi kendine, iğrenç bir kararlılıkla. Yatağa yaklaştı, Elif’in düzenli nefeslerini dinledi. Elif, sırtı dönük, derin uykudaydı. Mert, titreyen elleriyle örtüyü çekti. Gecelik sıyrılmış, Elif’in çıplak kalçaları ve kadınlığının gölgesi ay ışığında parlıyordu, sapkın bir davet gibi Mert’in aklını başından aldı.
Hızla tişörtünü yırtarcasına çıkarıp pantolonunu indirdi, damarları belirgin, taş gibi sertleşmiş organı karanlıkta titreşiyordu. Elif’in yanına, yatağa usulca uzandı. Elleri, ablasının beline kaydı; teni sıcaktı, bu his Mert’in içindeki iğrenç ateşi patlattı. Parmakları, Elif’in kalçalarına indi, teninde yavaşça gezindi, her dokunuşta sapkın bir hazla titriyordu. Geceliği tamamen sıyırdı, Elif’in çıplak bedenini açığa çıkardı, kadınlığının ıslak gölgesine bakarken ağzından iğrenç bir inleme kaçtı. Kendi sertliğini Elif’in bedenine bastırdı, yavaşça, iğrenç bir açlıkla içine girmeye başladı, dar ve sıcak his onu çıldırttı. Elif, uykusunda hafifçe kıpırdandı ama uyanmadı. Mert’in hareketleri hızlandı, ritmi vahşileşti, her itişte daha derine gömülüyor, Elif’in bedenini iğrenç bir tutkuyla dolduruyordu. Elleri, ablasının göğüslerine kaydı, meme uçlarını sertçe sıkarken, “Siktir, ne kadar güzelsin,” diye mırıldandı.
Birden, Elif’in gözleri faltaşı gibi açıldı. “Ne- ne yapıyorsun?!” diye çığlık attı, sesi korku ve şokla titriyordu. Çırpınmaya başladı, elleriyle Mert’i itti. “Mert, dur! Allah aşkına, ne yapıyorsun?!” Mert, ablasının bileklerini demir gibi kavradı, yatağa sertçe bastırdı. “Sus, Elif! Ses çıkarma, yoksa boğarım seni!” diye tısladı, gözlerinde iğrenç bir parıltı. “Bu iğrenç bedenin bunu istiyordu, yalan söyleme!” Elif’in çırpınmaları şiddetlenirken, Mert kendini daha sert bastırdı, ablasının içinde vahşice hareket etti, her itiş Elif’in bedeninde bir hançer gibi saplanıyordu. Elif’in gözyaşları yastığı ıslattı, “Sen iğrençsin! Bırak beni, Mert! Kocama söylerim!” diye haykırdı.
Mert’in yüzünde sapkın bir gülümseme belirdi. “Abla mı? Sen sadece benim orospumsun bu gece, Elif!” Sözleri, karanlıkta zehir gibi yankılandı. Zihninde, “Ablama acımadan tecavüz ettim, bu iğrenç zafer benim,” diye düşünüyordu, sapkın bir gururla. Elif’in direnişi zayıfladı, bedeni tükeniyordu. Mert, ablasının yalvarışlarını umursamadı, kalçalarını daha sert hareket ettirdi, Elif’in içindeki varlığını hissettirdi. Elleri, Elif’in göğüslerini vahşice sıkıyor, meme uçlarını parmaklarıyla eziyor, diğer elini Elif’in boğazına kaydırıp sıkarken, “Sus, bu senin işin,” diye fısıldadı. Elif’in çığlıkları boğuk hıçkırıklara dönüştü, “Lütfen… ben senin ablanım… yapma…” diye yalvardı, ama Mert durmadı. Elif’i ters çevirdi, yüzüstü yatağa bastırdı, kalçalarını havaya kaldırıp iğrenç bir açlıkla yeniden içine girdi, bu kez daha vahşi, daha kontrolsüz. Her itişte Elif’in bedeni sarsılıyor, hıçkırıkları yastığa gömülüyordu. Mert, Elif’in saçlarını kavrayıp başını geri çekti, “Bunu seveceksin, itiraf et!” diye tısladı. Elif’in kadınlığına parmaklarını daldırdı, ıslaklığını hissedip iğrenç bir zaferle güldü. “Bak, bu iğrenç beden yalan söylemiyor!”
Mert, Elif’in kalçalarına tokatlar atarak, “Senin bu bedenin… benim için yaratılmış,” diye mırıldandı, sesi iğrenç bir tutkuyla doluydu. Elif’in bedeni, bu iğrenç işgale karşı koyamıyordu, sadece acı ve utançla titriyordu. Mert, bir hırıltıyla boşaldı, Elif’in içinde, sıcaklığı ablasının bedenine yayılırken iğrenç bir zaferle inledi. Ama durmadı, Elif’i sırtüstü çevirdi, bacaklarını zorla ayırıp yeniden üzerine çıktı, “Daha bitmedi, abla,” diye alay etti. Elif’in gözlerindeki korku, Mert’in sapkın hazzını daha da artırdı. Yeniden içine girdi, bu kez yavaş, her santimi hissederek, Elif’in yalvarışlarını dinleyerek iğrenç bir keyif aldı. “Seni böyle görmek… siktir, bu çok iyi,” diye mırıldandı, hareketleri tekrar hızlandı, Elif’in kadınlığını doldururken her itişte daha da vahşileşti.
Mert, bir an durdu, Elif’in yüzüne bakarak, “Bunu unutmayacaksın,” dedi, iğrenç bir gülümsemeyle. Elif’in ağzına parmaklarını soktu, “Hadi, tat bunu,” diye fısıldadı, sonra kendi organını Elif’in dudaklarına bastırdı, iğrenç bir zorlamayla ağzına girmeye çalıştı. Elif, zayıf bir direnişle başını çevirdi, ama Mert’in eli saçlarını sıkıca tutuyordu. “Yap şunu, yoksa daha kötüsü olur,” diye tehdit etti. Elif’in gözyaşları, Mert’in iğrenç zevkini daha da artırdı. Sonunda, Mert yeniden Elif’in içine döndü, kalçalarını öyle sert hareket ettirdi ki yatak gıcırdıyordu. İkinci kez boşaldığında, Elif’in bedeni artık sadece bir nesne gibiydi, iğrenç bir hazla kirletilmişti.
Saatler geçti. Mert, yatağın kenarına çöktü, ter içinde, nefes nefeseydi, bedeni iğrenç zevkin yorgunluğuyla titriyordu. Elif, yatağın diğer ucunda, dizlerini göğsüne çekmiş, sessizce ağlıyordu. Bedeni kirlenmiş, ruhu parçalanmıştı, kadınlığı hâlâ Mert’in iğrenç dokunuşlarının acısını taşıyordu. Odada ölümcül bir sessizlik vardı. Mert, ablasına bakmadan, “Kimseye söylersen, seni bitiririm,” dedi, sesi soğuk ve tehditkârdı. Elif’in sesi kırık çıktı. “Seni lanetliyorum, Mert. Bunu nasıl yaptın… nasıl?” Sözleri, bir beddua gibi havada asılı kaldı. Mert, hiçbir şey demeden odadan çıktı. Kapıyı kapattığında, Elif’in hıçkırıkları yeniden yükseldi.
Güneş doğarken, ev sessizliğe gömüldü. Ama o ev, artık aynı ev değildi. Elif, ruhu parçalanmış, yatağında yatıyordu, bedeni hâlâ Mert’in iğrenç izlerini taşıyordu. Mert, odasında, yaptıklarının ağırlığını henüz hissetmiyordu. Ama bir gün, o karanlık gecenin gölgesi onu bulacaktı.
Bu hikaye, kasabanın sıradan bir evinde geçti. Ama o gece, iki insanın hayatını sonsuza dek değiştirdi. Elif, belki konuşacaktı, belki susacaktı. Ama o yara, asla kapanmayacaktı.